Yerel üret, yerel tüket; ama nasıl?

Yerel üret, yerel tüket; ama nasıl?

 

ecovillageithaca-576x260

Tek bir ürün yetiştiren köylerimiz ve bölgelerimiz oldukça fazla. Örneğin Manisa’nın bazı köylerinde sadece turşuluk biber, birçoğunda sadece çekirdeksiz kuru üzüm, Malatya’da sadece kayısı, Karadeniz’de çay veya fındık yetiştiriliyor. Tarımsal biyoçeşitlilik az diyoruz bu durumda. Bunun çok çeşitli olumsuz etkileri var. Belli böcekler veya hastalıklar yoğunlaşıyor. Tarımsal zehir kullanımı artıyor. Bu çiftçi için maliyetlerin artışı, tüketici ile birlikte sağlığının tehdit altına gitmesi demek. Diğer yandan don, dolu gibi durumlarda (bu saydığım illerde üst üste gerçekleşti) gelir kaybı korkunç oluyor.

Tarımsal sigorta yaptıranlar hem az oluyor, hem de sigorta bazı riskleri kapsamıyor. Diğer yandan tek ürün toprakların yorulmasına neden oluyor. Sonuçta daha çok kimyasal gübre kullanılıyor. Tarım zehirleri için saydığımız sakıncalar bunun için de geçerli oluyor. Çare birden fazla ürünü, çeşidi yetiştirerek tarımsal biyoçeşitliliği arttırmak. Tarım Bakanlığı yetkilileri de buna işaret ediyor. Karadeniz’de kivi, Malatya’da çilek yetiştirilmesini öneriyorlar. Bu ne kadar gerçekleşiyor dersek, pek başarılı değil. Bir ürünü ikiye çıkararak da sorunlar çözülmüyor. Çünkü az sayıda ürün yetiştirmenin başka sakıncaları da var. Ancak sakıncalardan evvel bazı yararlarından da söz edelim.
Tek ürün özellikle makine kullanıldığında birim ürüne düşen masrafları azaltıyor. Tek ürün yetiştirdiğinizde örneğin çekirdeksiz kuru üzümü şüphesiz yakın çevredeki tüketicilere doğrudan köylü pazarlarına, tüketim kooperatiflerine veya topluluk destekli tarım gruplarına da satamazsınız. Hatta ülke içinde bile satıp bitiremezsiniz. Bu durumda araya mutlaka aracılar girecek. Bunlar da ürünü çiftçinin elinden ucuza almak için yeterince güçlüler. Tamam. Türkiye çekirdeksiz kuru üzüm veya fındık gibi bazı ürünleri yurt dışı pazarlara satmak zorunda. Bu nedenle dış ticarete kökten karşı değiliz.
Ancak çiftçi az sayıda ürün üretirse aracılara muhtaç olmaması imkânsız. Üretilen bir ürünün yüzlerce hatta binlerce kilometre yol alması kullanılan fosil yakıtlar nedeniyle küresel iklim değişikliğini şiddetlendiriyor. Şili’den elma, ABD’den pirinç gelmesi, Antalya’nın sütünün önce İzmir’e gidip, şişelenip tekrar Antalya’ya gitmesi ne kadar akılcı. Var olan sistem bunları hepimize makul gösteriyor.
Tersliği görmek istemiyoruz. Bir çiftçi birçok üründen daha azar azar üretse idi, bunu ihracatçılara, toptancılara, zincir marketlere satamayacağı açıktır. O halde tarımsal biyoçeşitlilik öyle kolayca “kivi, çilek dikin” diyerek gerçekleşmiyor. Tarım politikaları da az sayıda ürün yetiştirmeyi teşvik ediyor.
Çare ekolojik üretime geçmek, üretimde kooperatifleşmek, pazarlamada ekolojik köylü pazarlarını, tüketim kooperatiflerini, topluluk destekli tarım gruplarını yaygınlaştırmak. Bu durumda tek üründen daha çok ürüne geçmek mümkün olabilir. Üretilenler daha yakın bir çevrede tüketicilere pazarlanabilir. Yoksa tek ürün (mono kültür) sisteminden çıkılamaz. Devlet ters yönde bir politika sürdürdükçe fazla bir yol alınamaz. Biyoçeşitliliğe, ekolojik üretime, yerel üret, yerel tükete dayalı politikaların devlette egemen olması da gerekiyor.

Tayfun Özkaya

Kaynak : Yurt – 8 Ocak 2016